ERGANİ FORUM
ergani forum - AZİZ ATEŞ


 

BEN AZİZ BİR ADAM DEĞİLİM
 
Nasıl bir yürek taşıyorsun?
Hiç vicdan yok mu sende?
Pazartesi, Salı, Çarşamba…
Bir kez olsun bile aramadın.
Tüm gün, tüm gece boyu,
Telefonun çalmayan sesini dinledim.
Beynimde tek bir noktaya kitlendim.
Senden başka orda kimse;
Yoktu,
Yoktu,
Yoktu,
 
Allah biliyor ya;
Seni imanım gibi sevdiğimi
Uğruma ölecek anam kadar güvendim
Ne zamandan beridir aşk yasak oldu?
“Bana aşık olma” diyorsun
Merak etme sen, rahat ol
Dünyada tüm nesneye
Karafatmaya aşık olurum
Ama sana;
Olmayacağım,
Olmayacağım,
Olmayacağım,
 
Bana artık yasaklı bir elma oldun
Dokunursam eğer, yeryüzünün
En lanetli ademin çocuğu olurum
 
Ne istedin benden ve yüreğimden?
Bana öyle bir dert verdin ki;
Allah düşmanıma bile vermesin.
Her zaman üzgün her zaman dertli:
Senden ayrı bir tek nefes alamazken,
Bir dakika bile ayrı kalamazken,
Uzaklık, suskunluk, ayrılık kaderim oldu.
Artık aramıyorum “nasılsın? ” sormuyorum
Sormuyorum. Çünkü kendimde değilim.
Ben aziz bir adam değilim ki,
Sehiv aciz bir muhtacım.
Seni o kadar seviyorum ki;
Benim gibi ol diyemiyorum.
 
Benim gibi ilk sakala değmez!
Saçlarına karlar düşer,
Uykuların firar eder,
Yüreğin mengeneye girer
Göğsün sığmaz içine
Üstü açık yatakta bir tabut gibi kalırsın
Alnında sildiğin terinle yalvarırsın
'Allah' ım bir an evvel ecelimle al beni'
Seni o kadar çok seviyorum ki... 
İşte bu yüzden, bu yüzden benim gibi ol
Diyemiyorum,
Diyemiyorum,
Diyemiyorum,
 
 
Oysa ben hiç aşık olmadım ki
Sadece-sadece çok sevdim
 
 
 
 
BİTMEZ SEVDA
 
hurdahaş olmuşum
hazal gibi ayağına çabuk
ölümü yanımda taşıyorum
sen yanımda iken
vız gelir bana
toz silkeler gibi
ölümü savuşturuyorum
nisanımın ebedi kümbeti
vay memleket, vay yavri, vay dağlar
seni nebati çiçekler içinde düşlüyorum
resimlerinle yetiniyorum
bu şehri kafama 
seni de, yavri
kocaman yüreğime koymuşum
 
 
 
GÖZÜM İSTANBUL
 
        Biri birimizi yarılamış
          Vahit bir elma gibiyiz
             Kavuşurken
                 Cennetten bir parça çaldım göğsünden
                    Sen hariç hiçbir şey doyumsuz değil
                       Bütün her şey bir görüntüne bedel
 
                             Ağır roman
                        Nobran rüzgâr
                    Galiz para
                 Bağdat yolu trafiksiz
              Kısaca her şey çok güzel
           Önceleri hiç şirin, candan,
        Sıcak gelmemişti etrafım
 
           İstanbul, taşın toprağın altın olsun
                 Beni de susturdun, eyvallah!
 
                       Gökyüzü kadar bahtın açık
                              Denizler kadar yerin geniş olsun
                                     O yari bağış yaptın ya bana
                                             İki yakandan öperim                  
                                                Eyvallah gözüm İstanbul
 
 
 
 
BEN YAKIŞACAK ADAM DEĞİLİM
 
Yapma delal
Ben sevilecek adam değilim
Bilmiyorsun sen yaşadıklarımı
Benim uykuda paniklerim var
Telaşla kalkarım, şaşırır, korkarsın
Acılarımı dinlerken kulaklarını kaparsın
Bakma benim yakışıklı sohbet edişime
Birazdan güneş batacak kabuslarım başlayacak
Ben yanına yakışacak adam değilim
 
Siyatiğim var
Baş ağrım var
Geçmişten gelen hesabım var
Gözleri kapalı yargılanmışım
Bu yüzden ben geceleri
Anlamsız sorgu sual içindeyim
Anlamazsın sen birçok şeyimi delal
Aklın ermez senin bunlara
Vazgeç, ben seveceğin adam değilim
 
Yüreğimde kızılca kıyamet var
Birini duysan, ellerinle çeneni kaparsın
Ağlamamak için kendini zor tutarsın delal
Ben sana yakışacak adam değilim
 
Sen fide 
yirmi beşinde bile değil
Daha yirmi birindesin
Baharın nevroz aylarında
Açmamış gül tomurcuğusun
Kıyamam ben sana delal!
 
Ben geceleri sevilecek adam değilim
Bütün acılarımı dişlerimde sıkarım
Zor akşama atarım kendimi
Sarhoşum, içmezsem sızılarım geçmez
Kahrım çoktur hiç biri bilinmez
 
Ben senin yanında kalmayı
Yar diye bağrıma almayı
Ah! Halvet kalmış kollarıma sarmayı
İstemez miyim delal?
 Dolunay bakışı altında
Sarmaşların dibinde çay içmeyi
Seninle romantik bir havada el ele
Deniz kıyılarında dolaşmayı, istemez miyim?
 
Bütün bunları kaçırdım ben delal
Ben bunları yaşamasını bilmem
En olmadık yerde siyatiğim tutar
Kahrolası belime sancı düşer
Betona çarpar yüzüm
Fitil fitil olurum
 
Ben zaten yanmışım
Sende yanarsın delal
Vakit henüz varken
Yaklaşma!
Çek!
Kurtar kendini
 
Sen güzelsin delal
Kalbi altın dolu
Narin, naif bir yüreksin
Cemaline yakışır prens bulur seni
Sana ölmeye bile değer değilim
Ben sana layık adam değilim.
 
 
 
        DİLEK TUTUM
 
                                                             bir dilek tuttum
                                                        şu an seni
                                               bir sokakta yürürken
                                          Bir masada sohbet ederken
                                   Veya mutfakta yemek yaparken mi?
                             Ben acaba SENİ nerede tuttum?
 
ALNINDA TOPLANIR DÖKÜLEN ZÜLÜFLERİN, SÜZÜLÜR ŞELALE GİBİ YANLARINDAN BUKLELERİN. ORMANIN İÇİNE KAYAR YEŞİLE BAKAN GÖZLERİN, KAYIK GİBİ GEÇER ÖNÜMDEN
YAYDAN GERİLİ KAŞLARANIN DİPÇİGİ ALTINDA
KİRPİKLERİNİN GÖLGESİNDE, SİNEMİM ORTA YERİNDE VURULUR, UZANIRIM
ELAMCIK KEMİKLERİNİN TABAĞI ÜSTÜNDE, SANA BİR DİŞ ELMA DEĞEYDİ DUDAĞIM . YANAYDI BAĞRIM ISIRGAN BARUTU GİBİ, DOKUNAN YERİMİ YAKAYDI, CAYIR CAYIR TUTUŞAYDIM
SENİ GÖRDÜĞÜM GÜNDEN BERİ
YÜREĞİ YARALI BİR ŞÜVALYE GİBİ
AÇLIĞINDA KIVRANAN BİR DİLENCİ OLDUM.
 
SEN MEMLEKETİMDEKİ YÜREĞİN İYİLİK VE BEREKET TANRİÇASI FRÜYA. BENİ SEVGİNLE AÇ KOYMA.   
NİYE SEN GÜLÜNCE, GÖKYÜZÜ AÇILIYOR? GÜLÜMSEYİNCE GÜNEŞ SAÇILIYOR.
YAYLALARA, KURUYAN HARMANLARA BEREKET GELİYOR.
PROLETERİN EVİNDE BİR BAYRAM HAVASI, SORMA
HANE HALKI SENİ MERAK EDER.
AYNI YÜREKLE DUALAR EDER
SAYENDE ÇOCUKLAR EKMEK YİYER, YUDUM YUDUM ŞERBET İÇER. OYUN OYNAR.
UÇURTMA UÇAR, ŞU DAĞLARIN ARKASINDAN, HALAYIN ZILGIT SESİ GELİR
BEREKETLİ VE SEVDA YÜREKLİ BİR ŞEHRİN DOĞACAK GÜNEŞİ
 
BAK YÜREĞİM TİTREDİ! NÖBETİM GELDİ. TUTUN BENİ DÜŞERİM ŞİMDİ. BİR YAMAÇTAN İNER GİBİ, BAŞIMDAN AŞAĞIYA KAYAR BU SEVDA BENİM. DÖKÜLÜR ELLERİMİN ARASINDAN , PARMAKLARIMIN UCUNDA ŞUH TUTARIM SENİ. ÖYLE ÜRKEK OLUYORUM Kİ, ÜRYAN GİBİ, TİTRİYORUM DÜŞERSİN DİYE... O AN KAFADAN BİRİ, HÜT DESE! ÖDÜM KOPAR. ELİMDEKİ CİĞARA GİBİ YANARIM.
YA O ELLERİNİN, HAVADA UÇUŞAN AHENKLE DANS EDİŞİ , NEFESİNLE HAVAYA KARIŞAN MÜKEMMEL SESİNİN SENFONİSİ, HELE GÜLÜMSEMENDE, HELE GÖZLERİNDE GELECEĞE AÇILAN MUTLULUĞUN PENECERESİ,
DAĞITIRSIN BENİ
YÜREĞİMDE. İKİ YANA AÇILIR KAFES KOLLARIM. KUŞ OLUR ÇIKARIM, GÖKYÜZÜNE UÇARIM. SARHOŞ BULUTLARIN ARASINDA , GÖK MAVİSİNDE UZANIRIM.
SENİ KEÇİ İNADI. BİLİRİM. SEN İYİ BİR RESSAMIN, FIRÇA ATAN USTA RENGİSİN. BOZARSAN BAHTİYAR TABLOSUNU,
KOŞARIM ÇIPLAK AYAĞIMLA. KARŞIKİ TEPEYE. ÇIKARIM UÇURUMUN EN YÜKSEGİNE. SIKARIM TEK TEK NAMLULARI HAVAYA.  
SEN GELMEZSEN, BEN EŞKİYA, BİR YILDIZ GİBİ SÖNERİM. GİDERİM.
 
SENİ GÜNEŞ ALTINDA ZIPLAYAN TAVŞANIM,
FARI SÖNDÜRÜR, KARI ERİTEN GÖZLERİN.
GÜNDÜZDE GÜNEŞ, GECEMDE STARIM OL
ÜŞÜRÜM, KORKARIM, KARANLIKTAN;
YILANDAN, ECELDEN DEĞİL HA..
SENİ BİRGÜN YİTİRİŞİMDEN.
 
 
CAN YOLDAŞIM
 
Sen kurak toprağıma 
Su gibi, yüreğime hoş geldin
Bereket getirdin
Cennet mekânıma
Dicle nin serin suyuna
Babil in çarşı merkezine
Hevsel e, kırklar dağına
Çadır açtım keçi kılından
Görsen on gözlü köprüyü
Etrafı bedenlerle sarılı
Açık müze şehrimin
Ve Dicle vadisini
 
 
Siyah pul pul zemberekler düşer
Gözün alabildiği mor dağlarda
Kahpe dümenler döner
İçinde seni bir avuç su gibi
Kana kana içsem
Çeksem içime
Nefes gibi beş dakka tutsam
Bırakmasam avuçlarımda
 
 
Haran' dan geçerken
Bir dilim tandır gibi diledim seni
Zordu sensiz geçen yollar, çetin cevizdi
Kominal yaşamın içinde değildi hiç her şey
Küsmüştüm kendime
Ve bana ait olmayan kaderime
Bıçak gibi vurdun ikmizin sırtına
 
Dolunayda seni dilek tuttum
İçimde arsız bir istek var
Bastıramadım baskın gelen geceleri
Kopardılar seni sabah nazlı uykumdan
Üzerime ferman geldiler
Sardılar etrafımı
Kıskanca alındı duygularım
Senden uzak
Sürgün bir şehirde
Kendi halimde
Seni taşıyorum
Arkadaşım can yoldaşım
 
Kisven değer alnıma
Terler saçımın en dibine
Kedi yavrusu gibi
Öyle muhtacım ki
Seni gözlerimde tutuyorum
Bu yüzden hiç uyumuyorum
 
 
RESMİNİ YAPTIM
 
    Senin hatem görünen yüzüne değil
         arz eden endamına da değil
             seni yüreğinden yazdığın
                parmak tuşlarının
                   ince kesik attığı
                       çizik duygulardan yaptım.
                           yüreğime aldım seni
                            hasretime, düşlerime.
 
bilemezsin sen
 çoğu zaman yerinde otururken
    konuk oluyorum sana
      günün herhangi bir anında
        bütün -yok- ısrarlarıma mağlup oluyor
          peki diyorsun
 
seni alır
   yaban güllerin olduğu
     bol yılanlı
       tenha cilo dağı'na çıkarım
         yamaca yaslanır gibi
           bir de sarılırdın bana
             kara yılanın dansını izlerken
 
sen
     kırmızı gül
      beyaz güller içersinde  
         başın avuçlarında düşünürken
           seni yerinden alır
              mor menekşeli
                 kır çiçekli
                    benim gibi başında yeller esen          
                      küçük tepelere çıkar
                         oyun yapardık
 
 
                   az hantalım diye
               gülüşürdük
            sırf bu yüzden
         eğilir
    sen atlardın üzerimden
 
sonra...
 yarış yapardık
     at gibi koşuşurduk
           pınarın cılız aktığı dere yatağına doğru
              çatlayan dudaklarına
                    su emziriyorum avuçlarımda
ıslanırdı avucuma düşen zülüflerin
        şebnem olurdu,
                     yıldız doğardı
                           ve kopardım.
 
bilmem seviyor musun diye 
             üç kağıt çeker gibi
         fal açtım papatyalardan
      ilkinde seviyor,
ikisinde ise sevmiyordun
 
                                                   yıkıldım
                              devrildim toprağın yeşil örtüsüne
                              çiçeği düşündüm
                              sonra tepeyi
                              suyu,
                               yarışı
                               ve sevdamın
                                hûlyalı vadisini
 
                     hırslandım!
                  gökyüzünü aldım sırtıma
          indim şehrin suruna
        başım eğik
      sol kaşım düşük
    omuz dik
 az deli
çok doluyum
 
dağkapı
     çiftkapı' dan
       ofis'e gideriken
          gördüğüm her kaldırım taşına
             zulamda sakladığım
                 resmini vuruyorum
                     tunçtan mamul bıçağımla
                          kenar ağaçlardan
                              çerçeve yapıyorum
                                asma yaprağından
                                  gül işliyorum
                                    güzel olsun
                                       yakışsın
                                          şık olsun diye
 
                          ağacın, çivi vurduğum her dalına
                          seni çiziyorum
                        siyah / beyaz yaprağına
                      ben seni
                 öyle tırro vırro gibi değil
              DİYARBEKİR' li gibi sevdim
uzaklarda
      yasaklarda 
              ve tenhalarda
 
kimseler bilmesin
              parmak yarasına benzemez
                          yürek yarasıdır
                                             istedim ki...
                                                         bir tek sen bilesin
                                                                    lê...keçâmın
 
 
SAVUR KIZIL SAÇLARINI
 
Feryadım, sesim
kızıl erik fırtınam
Savurdun yellerini
Duvaklarını
Gonca güllerini
 
Saçların fırtına savurur
Yüzünde bir şehrin kayıp kenti
Harmanım yakılır saman kokar
Saçların talaz koparan Dicle gibi nazlı
Dökülür omuzlarının eteklerinden
 
Gülümser karaca dağ
Kucaklar seni zozan
Suyolu bekler çorak vadiler
Kurumuş yürekler hasretle
Bir içim seni bekler
Oy kızıl erik fırtınam
 
UNUTMAYA DAİR
Yaşanan hiç bir şey unutulmuyor. Acı ve tatlı, hüzün ve üzgün bir anı olarak bilinç altımızda saklanıyor. Ve zaman zaman; hiç sebebini bilemediğimiz bir nedenle, en olmadık yerde, en zayıf anımızda, yakalar bizi. Alır götürür bilinmeyen ötelere. Benim ne işim var; uçsuz bucaksız bu yerlerde. Dedirtir gibi.
Ah! İçimiz nefesimize çekilir: keşke öyle olmasaydı her şey. Veya böyle yapsaydım da; şu an başıma gelen bu dertlerin belki de hiç biri olmayacaktı. Diye de, içlenmediğimiz hani olmuyorda değil. İyisi mi bir şeyi bu gün yaşamak gerek. Yaşamak andır. Yirmi dört saat bile değildir. Kanlı canlı olmak. Öyle ki son bir ihtimal daha olmasın. (kullansaydım demesem.)
Eğer seviyorsan, elinden geleni yapacaksın; ama olur, ama olmaz.
Sevgi kimine göre; pis ve çirkindir. Övünülecek bir tarafı yok. Sevdiğin yanında olmazsa. Elini tutmaz, karşılık vermezse vay yavrum vay…Al başını git. Bir daha arkana bakma sakın gelir diye; Kaybedersin. Hemde üzerindeki doğmuş hakları olanlarından daha büyük bedelleri kat kat fazlasıyla vereceksin. Biraz daha koyu versen burnundan öeyeceksin
Afalar gibi olursun; tökezler ayağın. Kaşların yukarıya çekilir, gözün en arkaya saklanır. bir elin dizinde, bir elin yerde, gözlerin boşlukta; sakın gelir diye bekleme
Çünkü o artık gelmeyecek. O,o an ya biriyle sohbet ediyor.
Ya da kavalyesinin kollarında, en mutlu dakikalarını dans ederek geçiriyor, ya da o; gümüş havaya bürünmüş, bir atmosfer içinde, sende değil, camda özlediği özlediği hayatı getirecek prensi bekliyordur. İnsanın yok mu? Şu bin bir hali. Vay yavrum vay! Sen yinede bekleme, al başını çık çemberin dışına. Sen kaldıkça yaran daha da derine iner. Benzin solar, ağrı girer başına. Neden? Neden bütün bunlar? Diye kafanın etini yersin. Haykırmamak için bütün gücünü dinamit gibi toplarsın içinde. Bu kimin umurunda ki? (Sen yinede bunları bil) Bakma binlerce ordu var arkanda. Seni un ufak etmek için tozu dumana katarlarda gelirler. Bakmaya vakit yok. Nasıl düştüysen öylede kalkmayı bilmelisin.
Saf narin duyguların annenden evvel hiç kimsenin olmamıştı. Yoktu duyguların gördüğün birine verecek. Yeni bir bebek gibi doğmalısın. Yeniden ya sabır deyip emekleyeceksin. Sonra kalkmanın sarhoşluğu içinde koşacaksın. Koş koşa bildiğin kadar. Özgürsün. Rüzgarı tut. Yüzünü yalasın. Bir önce ki attığın adımı arkanda bırak; düşünme.
 Bırak o dökülenleri ve düşenleri. Ancak o zaman hürsün
 
 
BERİVAN
 
peştamalı yanda sarılı
dolanır kara dağları
sever koyun kuzuları
berilerde süt toplar
yokluk ovasının bereketi
bekçisi, evimizin hanımı  
Mezopotamya’nın furyası
çocukların gürbüz doğar
canların bir derede akar
berivan, anamız, avradımız
kışta kıyamette üşenmeden
elleri tezekten kömür üreten
ağustos böcekleri altında
ateşler içinde yatar berivan
sert göğsü yumuşayı verir
acılara afakanlara salınır
bebeleri geldikçe usuna 
dağılır önüne çıkan dağlar
yer kaçar, zehirli yılanlar
gönlümüzün bukağı berivan
 
eline kına sürmemişler berivan
seni şarkılara beste etmişler
dağların kenger kokulu gül yari
şark çıbanı, uykuda yakalar seni
dert yakar yüreğin, volkan kaynar
şerefe kalkan kadehlerin sesinde
adın menzil dağlarında kurşun sıkar
ateşler içine düşmüş cayır cayır yanar
senin yüzün güneşi söndürür berivan
 
berivan dağların altında ilham akan
kurumuş ekinlerin yüreğine su döken
düşmüş ateşler içinde hasta berivan
sanmasın kimse berivan ölmeyecek
mor dağların zirvesinde bahar
dikenlerin içinde gül kalacak
 
 
GÜL CEMALİN
 
Kepir ağaçların arasında
Gözlerin uzanır ormana
Kısalan gündüzlerin içinde
Dar gelir geceler bana
Güneş düşer dipsiz kuyuya
Giden gelmiyor bir daha
Seni görünce içim kıpırdıyor
Günün sıcak ilk ışığında
Yüzüm, dağa değen güneş gibi açılıyor
Yakışıyor sana güzelim
Karı eriten gözlerin      
 
Senin bu gülüşün var ya
Sis perdelerimi aralar
Dağıtır kara bulutları 
Gül cemalin solmasın
Sana gülmek yakışıyor
 
 
 
 
SENİN GİBİ SEVEN OLMALI
 
 
Bir bilsen ne frapan gecelerde
Buz gibi soğuk yüreğimi ısıttın
İnsanın senin gibi bir seveni
Bir de ürkünç kederi olmalı
Dostum arkadaşım demeli
Elini tutmalı, yüzünü görmeli
Yalnızlığında sığınacak bir liman
Ağrıyan başının altına dizini koymalı
Tuttum seni sakladım yüreğimde
Benim naçar yüreğim ölgün olur mu?
Dünyada olmasan bile
Bu sevgi ölür mü?
Gelmez miyim?
Arkandan
Hemen arkandan;
Ateş soğumadan
Yara kapanmadan
Yıldızlar sönmeden
Güneşi görmeden
Hemen – arkandan gelmez miyim?
 
 
SORMA
 
Öyle bir haldeyim ki
Biri “nasılsın” diye sorsa
Yılan olsa sarılacağım
Bugün 10 ziyaretçi (16 klik) kişi burdaydı!

HOŞGELDİNİZ.... Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol